Uyku sırasında vücudumuzun birçok fonksiyonu devre dışı kalırken, beynimiz hala aktif bir şekilde çalışmaya devam eder. Rüyalar da bilinçaltımızın bir yansıması olarak düşünülür, ancak neden rüya gördüğümüze dair kesin bir açıklama yapılamamıştır. Farklı bilimsel teorilere göre, rüyaların anlamı ve işlevi üzerine çeşitli düşünceler ortaya atılmıştır.

Sigmund Freud ve Carl Jung gibi bilim insanları, rüyaların psikolojik açıdan incelenmesi konusunda öncü isimlerdir. Freud'a göre rüyalar, bilinçaltındaki bastırılmış düşüncelerin bir yansımasıdır, bu nedenle rüyalarımızda genellikle gerçek hayattaki isteklerimizi ve endişelerimizi görebiliriz. Jung ise rüyaların, kişinin bilinçli düşünceleriyle ilişkili olduğunu ve kişisel gelişimde önemli bir rol oynadığını savunmuştur.

Rüyaların nörolojik açıdan incelenmesi, Allan Hobson ve Robert McCarley gibi bilim insanlarının rastgele beyin aktivitesi teorisini öne sürmelerine yol açmıştır. Bu teoriye göre, rüyalarımız beynimizdeki rastgele elektriksel aktivitenin bir sonucudur.

Rüyaların tarih boyunca insanların ilgisini çektiği bilinmektedir. Sümer tabletleri gibi tarihi belgelerde bile rüyalar hakkında bilgilere rastlanmıştır. Rüyaların yorumlanması ve anlamıyla ilgilenmek, antik medeniyetlerden günümüze kadar insanların dikkatini çeken bir konu olmuştur.

Rüyaların çeşitli tipleri vardır, bunlar arasında bilinçli rüyalar, gerçek rüyalar, basit rüyalar, güzel rüyalar, tekrarlayan rüyalar, rüya içinde rüya ve kabuslar bulunmaktadır. Her bir rüya türü farklı bir anlama sahip olabilir ve rüya tabiri adı verilen bir alan, rüyaların sembollerini çözerek anlam vermeye çalışır.