Mustafa SARIİPEK/
CHP eski İzmir Milletvekili Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır, belediyelerin tarımsal üretimi destekleme uygulamalarına bakanlıktan izin şartı geleceğini belirterek, “Bu durum Anayasanın ‘sözleşme hürriyeti’ ve ‘mülkiyet hakkı’ temel hükümlerini ihlal eder” dedi.
Ziraat Yüksek Mühendisi, akademisyen ve CHP eski İzmir Milletvekili Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır 5488 sayılı Tarım Kanunu’nun, 7. Maddesine dayanılarak Tarım ve Orman Bakanlığı’nca hazırlanan “Tarımsal Üretimin Planlanması Hakkında Yönetmelik” taslağı üzerine değerlendirmelerde bulundu. Sındır, belediyelerin tarımsal üretimi destekleme uygulamalarına bakanlıktan izin şartı geleceğini belirterek, “Bu durum Anayasanın ‘sözleşme hürriyeti’ ve ‘mülkiyet hakkı’ temel hükümlerini ihlal eder” dedi.
CHP’li Sındır, “Söz konusu yönetmelik yürürlüğe girdiğinde artık tarımsal üretim planlaması yapılmak istenirken, üreticilerin sözleşmeli üretim yapmaya zorlanacak. Bilip istedikleri veya kendilerine belki de daha çok gelir getirebilecek ürün tercihlerinde bulunamayacaklar. Tarım arazilerini kendi iradeleri ile değerlendiremeyecekler” diye konuştu.

GEREKİRSE BAKANLIK ÜST KULLANIM HAKKINI ALABİLECEK

Gerekirse Bakanlık tarafından ‘atıl durumda bulundurulamayacağı bahanesiyle’, üst kullanım hakkının ellerinden alınabileceği uyarısını yapan Sındır şunları söyledi: “Bu nedenlerle de anayasanın ‘sözleşme hürriyeti’ ve ‘mülkiyet hakkı’ temel hükümlerinin de ihlal edilebilir. Belediyeler de dahil olmak üzere, çeşitli kamu tüzel kişiliklerinin bundan sonra bitkisel veya hayvansal üretime yönelik proje veya uygulamalarında Bakanlık’tan, daha doğrusu, Bakanlık bünyesinde oluşturulacak ‘Tarımsal Üretimin Planlanması Kurulu’nun kararları doğrultusunda görevlendirilecek olan Tarım il/ilçe müdürlüklerinden başvuruya esas üretim izinlerini almak zorunda kalacaklar. Dolayısıyla, belediyelerin tarımsal üretime yönelik desteklemelerinde, özellikle yerel seçimlere yaklaşılan bu dönemde, siyasal iktidar iradesinin siyasi ayırımcılık ve kayırmacılık yapabilmesine olanak sağlanmış olacak.”

“PLANSIZ TARIM YÖNETİMİ”

Prof. Sındır, “Özellikle 2000’li yılların başından günümüze kadar gelen siyasal iktidar döneminde, ülkemiz tarımı başta olmak üzere, diğer tüm üretim sektörleri de dahil, planlı kalkınmadan uzaklaştırılmış, üretim planlamasının yerini siyasi iktidarın varlığını sürdürebilmesi ve kendi geleceğini planlamasına dayalı karar süreçleri almıştır” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü: “Devlet Planlama Teşkilatı’nın kapatılmasıyla da hangi yatırımın nereye yapılacağı belirsiz hale gelmiş ve Türkiye ekonomisi tam anlamıyla plansız ve öngörülemez, risk ve belirsizlik altında bir ekonomiye dönüşmüştür. Aslında bugün yaşanan birçok ekonomi kökenli sorunun temelinde de böylesi plansız ve güvensiz bir ortam yer almaktadır. Yönetmeliğin, 5488 sayılı Tarım Kanunu’nun, 7442 sayılı Kanun uyarınca yeniden düzenlenen, 7. Maddesi uyarınca çıkarıldığını biliyoruz. 23 Mart 2023 tarihinde TBMM’de kabul edilen ve 5 Nisan 2023 tarihinde Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 7442 sayılı Kanun’un genel gerekçesinde de belirtildiği gibi tarımda ‘planlamanın zorunlu hale geldiği’ ibaresi de günümüze kadar plansız programsız nasıl gelindiğinin somut bir göstergesidir. Yukarıda bahsettiğim planlı kalkınmadan uzaklaşılarak siyasi ikbal hesaplarıyla tarımsal üretim yönetimi yapıldığını ispatlar niteliktedir.”

“BELEDİYELERE BAKANLIK’TAN İZİN ALMA ZORUNLULUĞU”

Sındır, “Yönetmeliğin ‘Tarımsal Üretimin Planlanması ve Üretim İzinlerinin Verilmesi’ konu başlıklı üçüncü bölümünde ‘Bitkisel Üretimin İzinlerinin Verilmesi’ başlığı ile 12.maddesinin 9.bendinde; ‘Kamu kurum ve kuruluşları ile ortakları, belediyeler, il özel idareleri vb kamu tüzel kişilikler, bitkisel üretime yönelik proje ve uygulamalarında bu yönetmelik hükümlerine tabidir’ ifadesi yer alıyor” dedi. Aynı şekilde “Hayvansal üretimin planlanması” başlıklı 13.maddesinin 2.bendinde; “Kamu kurum ve kuruluşları ile ortakları, belediyeler, il özel idareleri vb kamu tüzel kişilikler, hayvansal üretime yönelik proje ve uygulamalarında bu Yönetmelik hükümlerine tabidir, ifadesinin yer aldığını da hatırlattı. Diğer bir ifadeyle, belediyeler de dahil olmak üzere, çeşitli kamu tüzel kişiliklerinin bundan sonra bitkisel veya hayvansal üretime yönelik proje veya uygulamalarında ‘Tarımsal Üretimin Planlanması Kurulu’nun kararları doğrultusunda, görevlendirilecek olan Tarım İl/İlçe müdürlüklerinden başvuruya esas üretim izinlerini almak zorunda kalacaklarının ortaya çıktığını söyledi.

“TARIM KANUNU VE İLGİLİ YÖNETMELİKTE ANAYASAYA AYKIRILIK”

“Bu kararlar ile ilgili hiçbir şekilde anayasaya uygunluk denetimi yapılmamıştır” diyen CHP’li vekil, “Örneğin, çalışma ve sözleşme hürriyetini düzenleyen Anayasa’nın 48’inci maddesine göre; ‘Herkes dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir, özel teşebbüsler kurmak serbesttir. Devlet, özel teşebbüsleri millî ekonominin gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayacak tedbirleri alır’ ifadesi yer almaktadır. Oysa bu kanunda, özel teşebbüs ve sözleşme hürriyeti olan üreticiyi, kar amacı güden özel şirketler ile sözleşmeye zorlayıcı hükümler getirilmiştir. Yine mülkiyet hakkını düzenleyen Anayasa’nın 35’inci maddesine göre; ‘Herkes mülkiyet ve miras hakkına sahiptir. Bu haklar ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabilir’ der. Oysa bu kanun teklifi ile getirilen düzenlemede herhangi bir sınırlama değil, doğrudan mülkiyet hakkının gaspı söz konusudur” dedi.

BAKANLIK KOLAYCILIĞA KAÇIYOR

Bakanlığın arazi toplulaştırmasıyla ve yasal düzenlemelerle sorun çözmek yerine işin kolaycılığına kaçtığını ve bu kanunla bir de emlak işine girdiğini savunan Sındır, “Şöyle ki, tarım arazilerinin hisselilik, parçalılık ve mülkiyet itilafları, göç ve benzeri nedenlerle atıl durumda olduğu bahanesiyle çiftçimizin tarlasına, bahçesine el koyma kolaycılığına kaçıyor. Rayiç bedeli belirleyip dilediğine kiraya verme yolunu tercih ediyor. Oysaki esas olan, hisselilik, parçalılık sorununun arazi toplulaştırmasıyla çözülmesidir. Mülkiyet itilaflarının hukuki düzenlemelerle kaldırılmasıdır. Üreten çiftçimizin tarımsal üretimden, tarlasından, hayvanından uzaklaşmasına, göç etmesine neden olan ekonomik, sosyal veya her ne neden varsa bunların çözülmesidir.

“TARIMSAL ÜRETİM PLANLAMASINDA ESASLAR”

Prof. Sındır, tarımsal üretim planlamasında dayatmacı değil, üreticilerin üretim karar ve süreçlerini yönlendirici, teşvik edici, destekleyici uygulamaların nasıl hayata geçirileceğini de şöyle açıkladı: “Üüretimde verim/verimlilik artışını sağlamak. Bölgesel ve ülkesel ürün deseninin belirlenmesine ve üretim planlamasına katkıda bulunmak. Ürün kalitesini yükseltmek. Tüketicinin gıda güvenliğini, diğer bir deyişle sağlıklı gıda ile buluşabilmesini sağlamak. Halkın, başta en temel besin maddeleri olmak üzere, gıda gereksinimlerini güvence altına almak ve bu anlamda üretimde istikrarı sağlayabilmek. Üretim alanlarının, doğamızın, çevremizin, toprağımızın, suyumuzun kirletilmesini önleyerek sürdürülebilmek. Üreticinin gelir düzeyini artırmak, gözetmek ve sosyal refahın artırılmasına katkıda bulunmak. Dengeli, istikrarlı, coğrafik ve iklimsel özellikleri dikkate alan üretim planlarını yaşama geçirebilmek. Tarım ürünlerimizde dünyada söz sahibi olabilmek, rekabet avantajını yakalayabilmek. Risk ve belirsizlik altındaki tarımsal üretimde doğal afetlere ve ithalat baskılarına karşı gerekli önlemleri almak.