Üsküdar Üniversitesi NPÝSTANBUL Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Sermin Kesebir, sağlıklı yaşam için zihin, beyin ve beden uyumunun önemine dikkat çektiği bir açıklama yaptı. Kesebir, bu bütünsel yapının hem psikolojik hem de nörofizyolojik düzeyde bilimsel verilerle izlenebileceğini belirtti.
Zihin, Beyin ve Beden Uyumu: Sağlıklı Yaşamın Temeli
Prof. Dr. Sermin Kesebir, zihin, beyin ve bedenin birbirinden bağımsız değil, bir bütün olarak işlev gördüğünü vurgulayarak, “Biri hastalandığında, diğerleri de bu dengesizlikten etkilenir. Her biri, birbirinin hem nedeni hem de sonucudur.” dedi. Bu etkileşimin yalnızca fizyolojik düzeyde değil, aynı zamanda psikolojik, duygusal ve sosyal düzeyde de kendini gösterdiğini ifade eden Kesebir, zihin ve bedensel rahatsızlıkların etkileşimine örnekler vererek, bu durumların beyin merkezli ilişkiyi nasıl etkilediğini açıklamıştır.
Zihin-Beyin-Beden Üçlüsü ve İnsan Anlayışı
Kesebir, günlük yaşamın stresinin, çocukluk deneyimlerinin, sosyal ilişkilerin ve mesleki baskıların bireyin zihinsel, bedensel ve nörolojik işleyişini şekillendirdiğini kaydetti. “Bu sistemler arasındaki uyum bozulduğunda, sadece bir organ ya da işlev değil, tüm yaşam deneyimi etkilenir.” diyen Kesebir, uyku düzeninden duygusal tepkilere kadar pek çok alanın etkileşimden etkilendiğine dikkat çekti. Zihnin, yalnızca düşünce üreten bir yapı olmadığını, duygular, kimlik ve toplumsal rollerin de bu yapının parçası olduğunu belirtti.
Kesebir, “Zihin-beyin-beden üçlüsünü birbirinden bağımsız düşünmek, insanı anlamakta ciddi bir eksiklik yaratır.” diyerek, bu bütünsel anlayışın bireyin kendisini derinlikli ve doğru bir şekilde değerlendirmesine olanak tanıdığını ifade etti. Her bir bileşenin diğerinin hem aynası hem de destekleyicisi olduğunu vurgulayan Kesebir, bütüncül iyilik halinin bu üçlü yapının birbirini dengelemesiyle mümkün olduğunu belirtti.
Duygu, Düşünce ve Davranışın EEG Üzerindeki Yansımaları
Modern psikiyatri ve nörobilimde, hastalıkların yalnızca beyin kaynaklı yapısal bozukluklar olarak ele alınmadığını, aynı zamanda bireyin yaşam deneyimlerinin, ilişkilerinin ve değer sistemlerinin bir sonucu olarak da değerlendirildiğini ifade eden Kesebir, ruh sağlığındaki dengesizliklerin genellikle bir sinyal olduğunu belirtti. Bu bağlamda, kişinin içsel çatışmalarının EEG (elektroensefalografi) verileriyle gözlemlenebileceğini vurgulayarak, bireyin zihinsel kimliğinin EEG dalgalarıyla yansıtıldığını söyledi.
Kesebir, “Her bireyin duygu, düşünce ve davranış örüntüsü, EEG verilerine farklı frekans yapılarıyla yansır.” diyerek, bireylerin savunmacı ya da telafi edici yönlerinin EEG dalgalarıyla şekillenebileceğini ifade etti.
Psikiyatrik Bilimde Yeni Bir Dönem
Bu sinyallerin mevcut durumu yansımanın ötesinde, belirli psikiyatrik tabloların erken biyobelirteçleri olarak da işlev görebileceğine dikkat çeken Kesebir, örneğin, duygudurum bozuklukları ile ilişkili durumların EEG bulgularıyla öngörülebileceğini söyledi. Bireyin psikoterapi süreçlerindeki değişimlerin de EEG verilerine yansıdığını belirten Kesebir, özellikle psikodinamik süreçlerin bireyin nörofizyolojik yapısında iz bıraktığını vurguladı. Bu durum, psikoterapinin yalnızca sözle değil, beyin aktivitesi düzeyinde de etkili olduğunu göstermektedir.
Kesebir, zihin, beyin ve bedenin birlikte çalıştığı ince sistemin, modern çağın karmaşıklığına karşı bir direnç noktası olduğuna işaret etti. Bu sistemin dili artık yalnızca hislerle değil, aynı zamanda bilimsel verilerle okunabilir hale geldi. Bu, iç dünyamızın dışarıdan görülebilir hale gelmesinin psikiyatrik bilimde yepyeni bir çağın habercisi olduğunu ifade etti.