Üsküdar Üniversitesi'nin Kurucu Rektörü ve Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, insan bilincini ve bilinçaltını derinlemesine inceleyen önemli değerlendirmelerde bulundu. Tarhan, insanın bilinç sahibi olan tek canlı olduğunu vurgulayarak, diğer canlılarda var olan bilinç, anlam arayışı ve ölüm bilinci gibi özelliklerin sadece insana özgü olduğunu belirtti. İnsanların, "Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum?" gibi soruları sorabilme yeteneğinin, bilinçli düşünmenin bir göstergesi olduğunu ifade etti. Bilinçaltında ise bireylerin farkında olmadan yaptıkları davranışların yer aldığını aktardı.
Prof. Dr. Tarhan, bilincin kuantum bir varlık olarak değerlendirildiğini ve son yıllarda nörobilimin bu konudaki tartışmalarını yeniden şekillendirdiğini belirtti. Bilincin, beynin üzerinde bir varlık ve hatta kuantum bir varlık olarak ele alındığını kaydetti. Bilinç, ruhsal hastalıklarla olan bağlantılarıyla psikiyatrinin en temel tartışma konularından biri haline gelmiştir. Tarhan'a göre, bilinçaltı, bireylerin bazen kendilerinden bile beklemediği davranışların kaynağıdır.
Rüyaların ve bilinçaltının ilişkisinin de önemli olduğunu dile getiren Tarhan, Freud'un "Rüyalar bilinçaltına giden kral yoludur" sözünü hatırlatarak, rüyaların kişilerin bilinçaltına ulaşmanın en kolay yolu olduğunu söyledi. Jung'un da bilinç ile bilinçaltı arasında köprüler olduğunu ifade ettiğini belirtti. Bilinçli ve bilinçaltı durumların analizi, bireylerin otomatik tepkilerini anlamada büyük rol oynamaktadır.
Günümüzde bilinçaltı yerine "implisit memory" yani örtük bellek kavramının kullanıldığını vurgulayan Tarhan, açıklık ve örtüklük arasında önemli bir ayrım yapmaktadır. Açık bellek, bilinçli şekilde hatırlanan bilgileri, örtük bellek ise bilinçsizce kullanılan bilgileri içermektedir. Tarhan, bireylerin bu iki bellek mekanizmasını ne kadar iyi yönetebildiklerinin, hayatlarını ne ölçüde kontrol edebileceklerini belirlediğini vurguladı.
Tarhan, gündüz rüyalarının kaygılı kişilerde sık görüldüğünü belirterek, bu tür bireylerin gerçeklik ve hayal arasında gidip gelebileceğini söyledi. Ayrıca, rüyaların fiziksel ve hayal gerçekliği dışında üçüncü bir gerçeklik yaşattığını öne sürdü. Rüyaların, bilincin ötesinde deneyimlerin yaşandığı bir alan olduğunun altını çizdi. Rüya görmenin genetik bir ihtiyaç olduğunu ifade eden Tarhan, doğuştan görme engelli bebeklerin bile uyku sırasında rüya görebileceğini ve bu durumun insan beyninin içsel bir süreci olduğunu belirtti.
Terapetik yöntemler hakkında da konuşan Tarhan, özellikle bastırılmış travmaların çözümünde bilinçli zihnin yetersiz kaldığını belirtti. Bu tür durumların çözümünde narkoanaliz yönteminin devreye girebileceğini ifade etti. Ayrıca, EMDR tekniği hakkında bilgi vererek, bu yöntemin görsel ve sesli uyaranlar ile bireyin travmatik anılarını yeniden işleyebilmesine yardımcı olduğundan bahsetti.
Son olarak, rüyaların toplumsal etkisine dikkat çeken Tarhan, toplumda rüyalardan etkilenme oranının %85'e kadar çıkabildiğini ve birçok insanın rüyalardan etkilenerek yanlış kararlar alabildiğini söyledi. Rüyaların asla anlamsız olmadığını ve kişisel deneyimlerden beslenen sembollerle toplandığını belirtti. Rüya yorumlarının bireylerin psikolojik yapısına uygun bir şekilde yapılması gerektiğinin üzerinde durdu.